26 Kasım 2011 Cumartesi

Scratch – ilk denemeler

Daha önce burada yazdığım yazıda çocuklar için programlamadan bahsetmiştim. Bu konuyu yazıda bırakmadım, okulda 1-2 bilgisayara kurdum. Çocuklara programdan bahsetmedim. Programın masaüstündeki kısa yolu şekli yanda gördüğünüz kedinin kafası.8.Sınıflar ile Bilişim Teknolojileri dersindeyiz.

Normal ders uygulamalarını yaptırmakta zorlandığım oyun meraklısı bir öğrencim programı oyun sanarak açtı. Programı rasgele kullanarak sahneye bir kedi ekledi. Sonra programın sol tarafındaki kontrolleri sırayla rastgele kodlama bölümüne sürükledi ve bıraktı. Ama sonucun ne olduğunu çıkaramadı.

Bu noktadan sonra ben müdahale ettim. Kediye verdiği kontrollere, tıklandığında ve sürekli kontrollerini ekledim. Programı çalıştırdığımızda http://scratch.mit.edu/projects/dijitalyerli/2167205 böyle bir sonuç çıktı. Başlangıç için iyi bir uygulama. Fareyi takip eden kedi. Tabi ki ses kontrolleri biraz fazla oldu ama. başlangıç için idare eder.

Diğer öğrenciler de merak edip toplaştılar, bir çoğu bende oynayacağım diye bağrışmaya başladılar.

Gelelim İyi, Kötü ve Çirkin'e;

  • Öğrencinin kendi istekleri doğrultusunda eğitsel bir yönde çalışma yapması güzel.
  • Öğrencinin yaptığı şeyin ne olduğunu bilmeden yapması kötü.
  • Yaptıklarını rastgele keşfetmiş olması güzel
  • Son eklediğim kontrolleri neden eklediğimi ve bu kontrollerin ne iş yaptığını öğrencinin dinlememesi çirkin

Bilişim Teknolojileri dersinin içeriği keşke böyle olsa. Programlama öğretsek çocuklara ama nerede... Umarım o günleri de görürüz.

25 Kasım 2011 Cuma

Melatoninim Zirve Yaptı - Yani Mevsimsel Depresyondayım :|



Eğer son günlerde bir sinir harbi içerisindeyseniz, Allaaaahhhh'ımmm çıldıracaaaaıımmmm diye ortalarda dolaşıyorsanız ''mevsimsel depresyon (Seasonal Affective Disorder-SAD)'' denen illetin pençesine düştünüz yada düşmek üzeresiniz.

Bahar çocuğuyum ben. En sevdiğim mevsimde ilkbahardır bu yüzden. Tüm o dengesizliklerine

 rağmen seviyorum baharı. O ağaçlar çiçeklendi mi, karıncalar yuvalarından çıktı mı nasıl bir mutlu oluyorum anlatamam.

Malum kış kapımızda soğuk sonbaharı yaşıyoruz

şu günlerde. Artık güneş ışınları iyice azaldı. Doğadaki gözle görülür canlı sayısı da azalmaya başladı dolayısıyla. Börtü böcekler - çiçekler yakın zamanda kabuklarına çekilecekler. Bahar çocuğu olarak bu durum mutsuz ediyor beni.

Neden mutsuzum diye ortalarda dolanıyorken melatonin ve serotonin hormonumsularıyla tanıştım.

Bir çikolata sever olarak damarlarımdaki serotoninin farkındaydım zaten. Serotonin beslenme yoluyla etkilenebilen tek nörotansmitterdir. Mutluluk artırıcı depresif azaltıcı etkileri de göz önüne alındığında her bayan gibi dibe vurunca tatlı krizine girerek dengeleyebiliyordum serotonin miktarımı ve buna bağlı olan mutluluk derecemi. (:

Amaa amaaa gel geleliimm melatonineee.... O melatonin yok mu o melatoninnnnn.... Bu melatonin bir tür etanoamidmiş ve ışığa karşı duyarlıymış. Genelde 23.00 - 05.00 saatleri arası salgılanıyor yani gün ışığının iyice etkisini kaybettiği zaman diliminde. Melatonin geceleri - karanlıkta artıyor yani tam bizlerin uykuda olduğu zaman diliminde. Melatonin artması zaten kişiyi isteksiz, uykucu, az enerjik, yorgun, bitkin hissettiriyormuş. Normalde gündüzleri gün ışığının artmasıyla melatonin hormonu azalıyor ancak kışları işte gün
ışığı gündüzleri de yetersiz olduğu için kişi yeterince gün ışığını özümseyemiyor böylece o yorgun bitkin ruh halinden kurtulamıyor.

Eeee bu bir gün değil iki gün değil bir yorgun iki bitkin derken ver elini depresyon işte. Bir daha mevsim bahara dönene kadar da geçmiyor. :(

Sonuçta bu da bir hastalık dolayısıyla mevsimsel depresyonum geldi diyip rapor alabilsek hatta kışları ayılar

gibi kış uykusuna yatabilsek keşke. (: Günün birinde ayıları bu kadar iyi anlayabileceğimi hiç düşünmemiştim. :P

Sağlıkla kalın blogcanlar...


Not: Arşivden (:

4 Kasım 2011 Cuma

Bir eğitimcinin yürümesi gereken 10 yol

Uzun süredir yer imlerim arasında yerini koruyan bu sayfanın içinden alıntılar yaparak bir blog yazısı oluşturmak da uzun süredir aklımda yerini koruyor.

Bu yazının başlığı eğitimcilerin yapması gereken 10 yol/yordam/yöntem, eğitimci yetiştirmek için gerekli 10 yol/yordam/yöntem, gibi de olabilirdi.

  1. Kişisel Öğrenme Ağı

    'Kişisel öğrenme ağı' oluşturun. Okulunuzdaki diğer öğretmen ve öğrencileri  kişisel öğrenme ağınıza ekleyin. Sonra fikirleri paylaşın,  birbirinizi dinleyin, birbirinizi eleştirin, birbirinizi destekleyin, birlikte öğrenin.

  2. Sizden farklı düşünen insanlarla iletişim kurun.

    Her zaman sizin gibi düşünmeyen biriyle yakından çalışın. Onun bakış açılarını dinleyin. Kendi bakış açınızı onunla paylaşın. Birbirinize ters düşün. Kendi düşüncenizi savaşırcasına savunun.Uzlaşın uzlaşmayın ama tartışın. Fikirlerinizi korkmadan tartışın. Beyin fırtınası gibi.Bu tartışma sizin yeni bakış açıları kazanmanızı sağlayacak. birlikte öğrenin.

  3. TED konuşmalarını dinleyin.

    TED konuşmalarını sürekli dinleyin. TED’de nedir? TED Talks ( TED konuşmaları) bazı inanılmaz, ilham verici düşünürler,yazarlar,araştırmacılar arada ünlüler (Bill Gates gibi),burada sunum yaparlar. (Sunumların büyük çoğunluğunun Türkçe altyazısı mevcut.) Bu sunumların çoğu eğitim üzerine değil. Ama burada önemli olan bu sunumlardan yapacağınız çıkarımlar ve bunları Eğitim ve bakış açınızı genişletmek için kullanabilmek. .Eğitim fikirleri uygulamak nasıl mümkün olabilir düşünün.

  4. Küresel bağlantılarda bulunun.

    Diğer insanlar, diğer okullar, diğer kültürler hakkında bilgi edinin. Onlarla internet üzerinden bağlantı kurun. Önce siz iyi birer öğrenci/öğrenen olun. Sonra da bu küresel bağlantılarınızla öğrencileriniz tanıştırın. Onların farklı kültürlerle tanışmasına yardımcı olun.

  5. Twitter’a üye olun.

    (Bilmiyorsanız) başlamanıza yardım edecek birini bulun. (Mesela : http://kubrakose.blogspot.com/2011/08/twitterla-yeni-tansanlar-icin.html ) Sadece insanları değil, konuları da takip edin. Katılın. Yardım isteyin ve yardım edin. Sabırlı olun, online bir ağ oluşturmak için zaman alır. Kısaca aktif olun.

  6. Kendi fırsatlarınızı oluşturun.

    Risk alın. Online konferanslara katılın. Yeni fikirleri keşfedin. Yeni araçlar ile deneyin. Okulda yeni bir şey başlatın. İş tanımı olmayan bir şey yapın.

  7. Blogları takip edin

    Size ilginç gelen eğitim üzerine yazılmış blogları takip edebilmek için RSS takipçisi kurun. (http://kubrakose.blogspot.com/2011/11/arases-rss-diye-bir-sey-varms.html) Ya da email ile takipçi olun. Öneriler alın. Okuduğunuz yazılara yorum bırakın ya da konuşmalara siz de katılın.

  8. Kendi blogunuzu yazın

    Cidden, herkes bunu yapabilir. Düşüncelerinizi, fikirlerinizi paylaşabileceğiniz en iyi ortamlardan birisi blog. Siz başka bloglara yorum bırakacaksınız onlar size. Yukarıda söylediğimiz gibi farklı fikirler çıkacak, yazılarınıza yorum bırakacak. Sadece okuyucular değil, bu süreçte siz de öğreneceksiniz.

  9. IB okullarından birinde çalışın

    IB okulları ile ilgili bilgi: http://www.dogakoleji.com/ibhighschool/Detail.asp?PageID=76

    Türkiye’deki IB okulları : http://www.ibo.org/school/search/index.cfm?programmes=&country=TR&region=&find_schools=Find

  10. Öğrenme topluluklarının bir parçası olun.

    Öğrencilerden öğrenin, diğer öğretmenlerden öğrenin, internet üzerindeki diğer eğitimcilerden öğrenin. Sonuçta öğrenmeye açık olun.

Bu maddelere başka maddeler eklenebilir. Kendi maddelerinizi de sizler bu yazının altına yorum bırakarak ekleyebilirsiniz.

Sonuç olarak bir eğitimciyseniz, kendinizi geliştirmeniz şart. Yoksa verdiğiniz eğitim verimli olmuyor. Eğitim = Gelecek formülünde verimsiz bir eğitmenseniz, denklemin bir tarafını 0 ile çarpmış oluyorsunuz.

Eğitim = Gelecek

Kendini Geliştirmeyen Öğretmen * Eğitim = Gelecek

Kendini Geliştirmeyen Öğretmen = 0

0 * Eğitim = Gelecek

0 = Gelecek

Not: Çeviri hataları için kusura bakmayın.Zaten tam çeviri yapmadım, Bazı bölümlerinde eklemeler,çıkarmalar değiştirmeler olabilir.

3 Kasım 2011 Perşembe

ARASES : RSS diye Bir şey varmış...

Ben zamanında üniversiteyken (sanki üzerinden çok zaman geçmiş gibi) bir etkinlik düzenlemiştik. O etkinlikteki konuşmacı hocamız “RSS kullanan kaç kişi var” diye sormuştu. tabi tüm salon bunu “arases” olarak anlamış. Eski bloguma bu konuda bir şeyler yazmıştım. O blogtaki güzel ya da gerekli yazıları buraya taşıyorum. Blog ve hesap kalabalığı aradığımı bulmayı zorlaştırıyor.

3 Ağustos 2008 Pazar

RSS diye bir şey varmış. Hiç kullandınız mı?

Haber, teknoloji ve internet sitelerinin bir çoğunda email aboneliği ile haftalık, aylık günlük bültenleri email adresinize gönderiyorlar. Bende her girdiğim ve içeriği güzel olan siteye email adresimi yazmıştım. Sonuç: 1 hafta internete girmediğimde gelen kutusunda en az 100 mail olduğunu gördüm. Tabi bir süre sonra bu insanı bunaltıyor.

Bende bugün bir de RSS aboneliğini deneyeyim dedim ve RSS in daha düzenli olduğunu fark ettim.

Wikipedi'den RSS hakkında bilgi;

RSS, genellikle haber sağlayıcıları, bloglar ve podcastler tarafından kullanılan, yeni eklenen içeriğin kolaylıkla takip edilmesini sağlayan özel bir XML dosya formatıdır. Kullandığı dosya biçimleri .rss ve .xml'dir.
RSS kısaltmasının açılımı ve zaman içinde gelişimi şöyledir:
Rich Site Summary (RSS 0.91)
RDF Site Summary (RSS 0.9 and 1.0)
Really Simple Syndication (RSS 2.0.0)

İnternet kullanıcısı RSS teknolojisi ile düzenli olarak içerik sunan sitelere abone olabilir ve çeşitli RSS istemcileri sayesinde içeriği takip edebilir. Site yöneticisi veya sahibi bu hizmeti sunmak için bir takım teknik düzenlemeler yapmalı ve uygun formatta XML'i RSS istemcisi talep ettiğinde göndermelidir.

RSS sayesinde Araç Çubuğundan Vikipedi ve Ekşi Sözlük gibi sitelerdeki son değişiklikler görülebilir.

RSS olarak sunulan içerik web sitesinde sunulan içeriğin tamamını, özetini veya sadece başlığını içerebilir.

Ben RSS akışlarını takip edebilmek için Google Reader kullanıyorum. Google Reader’da yeni görünüme geçti bugünlerde. Google+ görünümüyle daha bir modern ve güzel.

Daha sonraki yazılarda neden RSS’den bahsettiğimi anlayacaksınız.

RSS ile yazıp kendi RSS bağlantımı yazmasam olmaz değil mi? http://feeds.feedburner.com/TeknolojiyeKzBak

Bilişimli Günler…